Friday 23 April 2010

23 Nisan Sergisi

Çanakkale Kipa her ne kadar kasada unutulan sarımsak ezicimin üstüne, kamera kayıtlarına rağmen yatmış olsa da kendisini takdir ediyoruz.
Tabiatın cansız varlıklarda can bulabilmesi mümkün mü sorusuna cevap arasaydı bienallerimizden biri. Hayran olduğumuz marka: İKSV'nin özel koleksiyonuna dahil olabilirdi bu nadide parça.
Bir de en güzeli, yabancıların da Kipa'dan alışveriş ettiklerini unutmamış, onlara; bu topraklarda gördükleri her insan yapımı güzellikte onun eserinin bir yansıması olduğunu anımsatmışlar.




Wednesday 21 April 2010

Havuz, Boya, Hamile Eşşek

Havuz bizi yoruyor, Mehmet'i fiziksel, beni de madden yoruyor ama Allah manen yormasın. Dalgıç pompamız sadece yakılmamış, ayrıca fişten çıkarmak varken, kablosundan kesmeyi uygun görmüş son kullananlar. Herşeye çok şükür; kötüler olmasa iyinin değerini bilmeyiz, bilsek de belki hırslanıp cesaretlenmeyiz.
Bugün hayatımda ilk defa hiç tanımadığım birine sesim yüksekken saldırgan sözler sarf ettim ve de hayret ediyorum kendime pişman değilim. İbrahim usta, onlarca işin arasında kahvem Yemen'den mi geliyor diye sorunca, kahvesini, son damlasını taşırarak servis ettim, üstüne, avluda fırçalarını yıkayarak taşları Osmanlı kırmızısına boğması ve beyaz alçıyı evin muhtelif yerlerine serpmesi değil, yaptıklarının bir kısmına elini sürmeyerek ben bu kadarını temizliyorumu çekmesiyle tutamadım kendimi. Arada baban yaşındaki adama böyle davranman hayalkırıklığına uğrattı beni demez mi? Keşke gücüm yok temizleyemiyorum diyebilseydi ya da ilk geldiğinde biz gazete yayalım, onu çekelim dedikçe, virgül damlatmam diye böbürlenmeseydi. İşveren ve alan arasındaki ilişkinin yaşla bir alakası olmadığını, şehirde, onun kazandığı parayı layıkıyla hakkedebilmek için mesai içinden daha çok mesai dışı çalıştığımı haykırdım. Havuza olan sinirimden midir, hakkettiğinden midir; pişman değilim. Mehmet, araya, ben seni Yemen'e kahve içmeye götüreceğimi de sokuşturmadan geçmedi bu arada. Ayıp nedir bilmeyen bu insanlar kim? Kendi iş yerimde aldığım nefesin hesabını tutarken, nasıl sorabiliyor bana, yıllarca eşşekler gibi gece gündüz çalşırken kendi işverenimden bir kere bile içemediğim Türk kahvesinin menşeini? Neyzen Tevfik şiirleri okuyan boya ustasından işini temiz yapmasını beklemeyiniz.
Ayvacık Devlet Hastanesi tertemiz, gencecik arılar çalışmakta, hem de ne arı. Sağlık portörü için gerekli röntgenve kan tahlili işlemlerini 15 dakikada tamamladık. İstanbul'da Verem Savaş Derneği'ne gittiğinizde, zatüre başlangıcı geçirdiğinizi, röntgene gittikten iki gün sonra öğrenebilir, içeride verem olmadan çıktığınıza neredeyse şükredersiniz. Hastalara sıra ve doktorlar konusunda bilgilendirme yapan bilgisayar ekranları ve iş süreci dökümanları çarpıcı, çalışanların güleryüzü ve yardımseverliği içtendi.
Hayatımda ilk defa çok hamile eşşek gördüm. Picasso'nun deformasyonuna uğramış, onun kadın çizgileriyle yusyuvarlak oluvermiş, az sonra doğuracak bir eşşek. Ne yazık ki fotoğraf makinamın sadece kılıfı yanımdaydı. Yarın aynı yolda tekrar rastlaşırsak bir fotoğrafını çekmek isterim. Acaba bu sıralar doğurmuş mudur, kahveyi, sıvayı, yövmiyeyi bilmeyen lekesiz eşşek?

Saturday 17 April 2010

Denize Çağrı


Bugünü evde geçirmek üzere planlamıştık ki çilek reçeli kaynarken karşı konulamaz bir boya badana isteği kapladı içimi. Belki de birgün önce icranın erişilmesi güçleştiğindendir; ustaların, nalburların Mayıs'tan önce usta bulamazsınız nidaları yankılandı mutfakta. Çanakkale'nin, Ayvacık ilçesine bağlı Behram Köyü'nün, 88 kapı numaralı hanesine, acilen boya badana ustası bulabilmek için, o an Atatürk Havalimanı'nda, canını dişine volkanik sebeplerden takmış Burçak'ı aradım. Burçak da, birgün önce, Manolya Çiçekçilik pazarlığına canlı telefon bağlantısıyla katılan ve bugün arandığı sıralarda, peyzaj mimarlığını yürüttüğü Edremit il sınırları içerisindeki şantiyede, cinnet ve iç geçirmek arasında gidip gelen Sinem'den tanıdığı br ustanın telefon numarasını rica etti.
Umut bey, kendisinin ancak Çarşamba günü müsait olduğunu, evdeki işin birgünde bitebileceğini ekledi. Çarşamba günü arkadaşlarımın fotoğraf çekimi için geleceklerini, onları rica edip çağırıp üstüne boya kokan bir odada uyutmak istemediğimi vurgulayınca, kardeşlerinin de usta olduğunu onları bir arayıp soracağını söyledi.
Boya badana işlerini halletmek üzere Pazartesi günü müessesemize Umut beyin babası İbrahim bey teşrif edecekler. Bütün çocukların, boya ustası çıktığı bir ailede, babanın elinden de güzel bir iş çıkacağı inancım var ama görmeden konuşmak da gereksiz, lakin kendisi telefonda uzun uzun konuştu, boyayı kısa kısa derhal bitirebilecek mi?
Günün birincil işi havuz temizlemenin yerini haşere ilaçlamaya bırakmasıyla, panzehir namına attık kendimizi yine sokaklara. Evden çıkmadan son kare, hercailer ve Mehmet!
Evden, Küçükkuyu'dan duvar boyası almak için çıktık ve Altınoluk'ta kedilere masadan kılçık yerine kola tenekesi atılabileceğini öğrendiğimiz Ege'deki pek çok Akdeniz Balıkçısı'ndan birinde lezzetli bir balık yedik.
Bu küçük işletmenin sırrı yaslandığı balık tezgahında saklı, ülkemizin ve dünyadaki balık pazarlarının en işlevselleri bu hizmeti bünyesinde barındıranlardır tüketici kanımla. Yediğimiz balığın cinsinin Minegül olması da tadına renk kattı.
Küçükkuyu nalburlarında fellik fellik arandıktan sonra Birlik Nalbur ve Yapı Malzemeleri'nde aradığımız renkleri ve hiç ummadığımız bir neşeyi bulduk. Tez muhabbet fazla boya mı demek? 15lt Polisan İstanbul bejiyle ne yapacağız biz? Alt katın duvar kağıdı idare ediyormuş, sadece bir duvar isyan etmiş, o da yedek kağıtla bastırılabilirmiş. Efsunlanmışız biz o dükkanda, kasadaki ablanın yanında hoş sohbet bir çaycı bayan vardı, arada faturaya eklenen her mal için yaz yaz diye kikir kikir kikirdiyordu, ooo abla sen ödeyeceksin herhalde diye takıldığımda kendisinin dükkan sahibinin eşi olduğunu öğrendim. Hiç güleceğimiz yokken bizi çok güldüren Sevgül ve Gülşen hanıma teşekkürler.

diiiiiiiiiit birgünüzü daha bitirdiniz, bugün için ütü yapacak vaktiniz kalmamıştır, lütfen yarın tekrar deneyiniz.

Friday 16 April 2010

Küçükkuyu Pazarı

Sabah erkendeeeen kalkmadım, bir önceki gece balkabağına dönüştükten sonra uyuduğumdan sabah da uyanışım 9 sularını buldu. Simdi saat 22:41 ve bugün neden bu kadar kısa diye düşünüyorum. Daha az uyuyarak daha dinç olabilmenin yolunu bulmalıyım.
Uyanır uyanmaz buzdolabina koştum. Yüzümü yıkamadan çilekleri yıkadım, ayıkladım ve her zaman reçel yapmak icin koyduğum iki bardak şekeri bu sefer üçer bardak miktarinda meyveye kattım. Leğene bir parmak su doldurduk ve şekerli çilekler muhteva eden tencereyi tülbentleyerek içi su dolu leğenin ortasına oturttuk.
Pazar alışverişi için geç sayılan 11:00 gibi Küçükkuyu"ya vardık, rehberimiz Oktay amca arabanın nereye park edileceğinden, hangi tezgaha hangi sırayla gidileceğine kadar, isimleri ve nitelikleriyle oldukça detaylı bir pazar turu attırdı.
Pazar alisverisi icin Ayvacik degil, Kucukkuyu tercih edilmeli. Çeşit çok daha fazla, fiyatlar daha makul, esnaf cok daha keyifli.
Ayva reçeli 16 Nisan'da yapılamaz, pazarda görseniz de, alabilecek ve yapabilecek gücünüz olsa da, yanınızda ayva ve hayat deneyimi sizden fazla insanlar varsa durdurulursunuz. Ayvanın mevsimi Eylül, Ekim'dir. Bu aralar çiçekleri açmak uzeredir. Haftaya pazara gidebilirsem, ayvayı, gördüğüm yerde kesip yiyeceğim, tadını beneğirsem ayvayı sepete atacağim, eve getirip soyacağim, şekere yatırıp, kakuleyle ovalayacağım. Isıtınca, hararetlenip kıvamlanmasını görmek de nasip olursa, durduranlara afiyetle yedireceğim.
Pazarın kuruldugu yolun karşısında, Gürel Ticaret, Fikret beyin nalbur dükkanına uğradık, Oktay amca nezdinde temaslarda bulunduk, müzakereler neticesinde boya aldik, aldiğımız boyaları evin ve onun önündeki levhanin demir yerlerine süreceğiz. Karşı taraf alt kattaki oda için aranan rengin gül kurusu olduğunu savunurken, biz kiremit rengi olması gerektiğini belirttik . Boya üzerine çok laf ettiğimizi ve hiç iş yapmamiş olduğumuzu ustalardan tarih aldığımızda fark ettik. Usta bize: 'Mayıs'ın ortası gibi boyarız, herkes boya işinde şimdi, birilerini bulmanız zor olur' dedi.
Manolya Çiçekçilik'ten yaptığımız alışverişte, zeytin ağacının arsası olmadan da pahalı olabileceğini öğrendim. Tanesini 35tl'den temin ettik, hercailerin tanesi 50 kurus 100 adet de onlardan ve liste böylece 250tl'ye kadar uzuyor. Ben pazarlığın bokunu çıkarınca, bitki virtüözü Halil Kaymak: 'Pahalıymış! Peh, sen kaç paraya yaşıyorsun?' sorusuyla beni eledi. Küçükkuyu'dan Behram'a 20tl de ulaştırma ücreti alıyorlar. Aygaz tüpünü de köye göre 8tl daha ucuz diye yol uzerinde bir yerlerden aldım tanıdıkları bir balikçı bırakacakmis tüpü bize.
Yarından beklentimiz nebatlar ve aygaz tüpü.
Akşamüstü Osman'ı aradım hala gelip gelemeyecekleri kesin değil. Ben cok istiyorum fotoğraflari onun çekmesini; onunkilerde çekeni, kameranın arkasında değil, çekilen karenin içindeymiş gibi hissediyorum. Fotoğraf çeken herkes belki zaten böyle hissediyordur bilemem, ben sadece çekilenlerin izleyicisiyim.
Havalar gün be gün ısınırken haşereler de gün be gün serpileceklerdir. Yarının birincil işinden vakit kalırsa mutlaka ilaçlama yapmalıyız. Tarlanız yoksa çekirgenin de zararı yok ama elim kadar çekirgeler elimin etrafındayken de pek huzurlu olamıyorum. Eda ve Tansu hiç zarar görmeden tarantulalı odada uyumuş olsalar da, örümceklerin evleri bu binadan daha güzelse bile, ne yazık ki vejeteryan olamadığım gibi böceksever de olamıyorum.
Çilekler güneşlenirken bir gün daha geçti.